ADI KONMAMIŞ

Nazan Azeri  “Adı Konmamış” başlığı altında son çalışmaları ile 21 Ekim-27 Kasım 2010  tarihleri arasında Galeri CDA Projects’te.
Nazan Azeri çocukların ilk çizdiği resimlerde yer alan evleri heykellere dönüştürerek, sanki  her an kaldırılıp düzeltilmeyi bekleyen tepetaklak olmuş  minik evlerden oluşan yerleştirmesi, videosu, resimleri,  üzeri karalanmış  fotoğrafları ve karalamalardan  oluşturduğu desenleri ile disiplinler arasında dolaşan bir sergi gerçekleştiriyor.
Giysileri/örtüleri anlam bozumuna uğratarak, örterek/karalayarak  , çıkararak , sürükleyerek , ağaçlara asarak örtünün altındaki, mevcut sembolik düzenin ardında olanın izini sürüyor . Fotoğraf ve desenlerle oluşturduğu karalamalar geleneksel yazı resimlerlerdeki dinsel  sembolik dili anlam bozumuna uğratıp arkasındaki “boşluk”la bizi yüzleştiriyor.  Kadın ,  sembolik düzenin içinde bir peçe,  leke, bir boşluk , bir kayıp olarak göründüğünde görünürlük kazanabiliyor.
Resimlerdeki birbiriyle çatışan direksiyonlarda merdiven eğimleri, geometrik olanla organik olanın,organikle inorganiğin yanyana kullanılması… Bunlar çok uçlarda gezinen anlayışların birarada söylendiği bir cümle formatı.
 Azerinin işlerinde anlamlar dünyamızın iğretiliği , düşünmeden ebedilik affettiğimiz, sorgulamadan, nasılsa diye kabul ettiğimiz pek çok şeyin ne kadar iğreti olduğu hissettiriliyor. Deneyimin ya da eşyanın kendisinin, Lacanın sembolik dil dediği,  tam üzerinde anlaştığımız, aslında büyük ölçüde üstüste binmiş, ideolojiyi de taşıyan o klişe tarafından taşınamaz halini hatırlatıyor bize. 
Bir yandan da kendi iç mimarimizin nasıl kurulmuş olduğuna dair bir anlatı, bir yer var ama içinde bulunduğumuz çeşitli mekanların birbirine nasıl eklendiği nasıl ulandığı, hafızada nasıl bir yer tuttuğu aslında hep yeniden kurgulanması gereken bir durum. Resimler bu anlamda     tekrarlarda,  nereye gittiği belli olmayan merdivenlerde, ucu belli olmayan yürümelerde ,  mimari enteriyör ile dış doğanın içiçe geçmesinde kurgulanmaya ihtiyaç duyan ve belli bir kendine özgü kurgusu da olan bir iç dünyaya götürüyor…Sembolik olan, yani  ideolojik olan mekan kurgusuyla, bir nesne anlamıyla,  bu bizi yarı yolda bıraktı ile hayalleri arasında bir yerde duruyormuş gibiler. İşlerin o yüzden de çok dokunaklı olabilen bir yanları var. Tuvallerdeki mekan kurgusu, değişik mekan planlarının üstüste bindirilmesinin önemi de o. Bu açıdan resimler 17.yy. yada 19.yy. Hollanda enteriyörleriyle karşılaştırabilir.  Onların da bir zamanlar denemeye çalıştığı şeyi deniyor sanki. İçinde yaşadığımız mekanı birarada, bütün  tutan şey belli değil, o ne ,   gibi bir soru cevapla döneniyor. Bu tür resimlerin önemi, o bütünlük gibi görüneni, yani bir görünüp bir kaybolan bütünlük gibi şeyi bize hissettirmesi . Yok diye sızlanıp durmayıp bir şekilde yine de birbirine ulanan, doğa gibi bir parçanın bir ucundan görülebildiği, bir odanın bir yere açıldığı, bir enstantanenin değişik tonlarda tekrarlandığı şeyler,  bizim mekanı içimizde taşımamız hakkında doğru bir şey söylüyor.
Rus konstrükstivistlerinin, yeni bir dünyanın eşiğindeyken bir bıkmışlık ve hadi bütün dillerin ötesine geçelim farklı biryerden bakalım ve yeniden yapalım şu işi dedikleri gibi formları eğerek, bozarak, ölçekle oynayarak yeni bir görme –kurma denemesine girişiyor Azeri .